İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli:
“Gıdanın Geleceği için Küresel İttifak’ın araştırmasına göre gıda üretimi, nakliyesi ve depolamasının tüm fosil yakıt emisyonlarının en az yüzde 15’ine yol açıyor. Ancak mevcut durum tabii ki de üretmekten vazgeçeceğimiz anlamına gelmiyor. Yeşil dönüşümü en hızlı gerçekleştiren ve üretilen sera gazı miktarının, yeryüzü tarafından doğal olarak emilen sera gazı miktarıyla eşitlenmesi anlamına gelen “Net sıfır emisyon” teknolojilerini en hızlı uygulayan ülkelerin dünya ticaretinde büyük avantaj yakalayacağını asla unutmamalıyız. Konuyu İzmir açısından ele aldığımızda ise bu alanda öncü rol üstlendiğimizi söyleyebilirim. Ülkemizin ilk rüzgâr santrali 1998’de İzmir’de kuruldu. Hâlihazırda rüzgâr enerjisi üretimimizin yüzde 15’ini karşılayarak lider ve öncü pozisyonumuzu sürdürüyoruz. Ayrıca Türkiye’deki karasal rüzgâr türbini bileşenlerinin üretim üssü olmanın yanı sıra küresel denizüstü rüzgâr sanayiinde de limanlarımızla ön plana çıkmak için gerekli potansiyele sahibiz. Kentimizin AB’nin İklim Nötr ve Akıllı Şehirler Misyonuna seçilmiş olması da bunun somut bir kanıtı.
Dengeli bir portföy oluşturmak önemli
İlimizde güneş enerjisi projelerinin yanı sıra biyokütle enerjisi projelerine de önemli yatırım yapılırken, bir deniz şehri olarak Dalga (Gel-Git) Enerjisi alanında henüz yeterli çalışma bulunmuyor. Yenilenebilir enerji çevresel sürdürülebilirlik ve enerji güvenliği açısından önem taşıyor. Ancak her proje beraberinde çeşitli zorluklar getirebilir. Bu nedenle enerji ihtiyacını karşılamak için dengeli bir portföy oluşturmak önemli. İzmir’deki yenilenebilir enerji projelerinin, şehrin enerji ihtiyaçlarını karşılarken çevresel etkileri minimize etmeye yönelik çabaları yansıttığını da söyleyebiliriz. Temiz enerjinin tarıma entegrasyonunda öne çıkan yenilenebilir enerji ise güneş enerjisi santralleridir. Tarlalara kurulan güneş enerjisi santralleriyle iklim değişikliği ile mücadeleye destek olunurken üretim maliyeti de optimize edilebilir. Ülkemizde de pilot çalışmaları artarak süren TarımGES’ler geliştirilebilirse tarımın iklim değişikliğiyle mücadelede önemli katkı koyabileceğini söyleyebilirim. Tüm bu enerji kaynaklarımızı tarıma yönlendirdiğimiz zaman özellikle seracılıkta ısıtma maliyetleri düşecek, verim ve kârlılık artacaktır. Ancak bunu sağlayabilmek için enerji ve Ar-Ge’ye ciddi bir yatırım yapılması şart. Bu konuda Tarımda Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgelerinin (TDİOSB) varlığı çok önemli. OSB’ler vergi muafiyetleri gibi genel avantajlarının yanında firmalara hazır altyapı olanakları ve sera ısıtması için jeotermal enerji bağlantısı gibi teknik avantajlar sunabiliyor. İzmir Ticaret Borsası olarak Dikili, Bergama, Bayındır ve Kınık TDİOSB’nin kurucu ortakları arasında yer alıyoruz. Dikili, Türkiye’de TDİOSB adına jeotermal kaynak arama ruhsatı almış ilk kuruluş. Burada seraların ısıtılmasında temel olarak jeotermal kaynak suyu kullanılıyor. Ayrıca jeotermal enerjiyle birlikte rüzgâr, güneş ve biyogaz enerjisinden faydalanılmasıyla entegre bir sistem geliştirilerek hibrit enerji kaynağı oluşturulması amaçlanıyor.”
Hem tarımla bağlantılı hem de diğer sektörlerdeki şirketleri karbondan arındırmak, iklim değişikliğine uyum sağlamak, yeşil dönüşüme katkıda bulunmak ve yeşil teknolojilere uyum sağlayabilmek için farklı ve büyük ölçekli yatırımlar gerekiyor. Bunun için de uzun vadeli finansmana ihtiyaç var. Dünya Bankası, Türkiye’deki şirketlerin yeşil dönüşümünü desteklemek ve iklim finansmanını artırmak için 155 milyon dolarlık krediyi onayladı. Bu tarz dış krediler önemli olmakla beraber tarım özelinde yapılan devlet destekleri bu işin esas kaldıracı olacak. Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu ve Tarım Reformu Genel Müdürlüğü’nün tarımda yenilenebilir enerji kullanımını desteklemek adına teşvik mekanizmalarını devreye soktuklarını biliyoruz. Toplamda 2.8 milyar TL’lik destek söz konusu. Ancak beklenen seviyelere ulaşabilmemiz için önümüzde halen uzun bir yol. Bu yol bizi aynı zamanda sürdürülebilir, güvenli ve iklim krizlerine karşı güçlü bir gıda üretimine çıkaracak. Bu sebeple yeşil dönüşüme yönelik finansmanın hızlandırılarak devam etmesi gerekiyor.”
Çok büyük bir dönüşümden bahsediyoruz
Hem tarımla bağlantılı hem de diğer sektörlerdeki şirketleri karbondan arındırmak, iklim değişikliğine uyum sağlamak, yeşil dönüşüme katkıda bulunmak ve yeşil teknolojilere uyum sağlayabilmek için farklı ve büyük ölçekli yatırımlar gerekiyor. Bunun için de uzun vadeli finansmana ihtiyaç var. Dünya Bankası, Türkiye’deki şirketlerin yeşil dönüşümünü desteklemek ve iklim finansmanını artırmak için 155 milyon dolarlık krediyi onayladı. Bu tarz dış krediler önemli olmakla beraber tarım özelinde yapılan devlet destekleri bu işin esas kaldıracı olacak. Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu ve Tarım Reformu Genel Müdürlüğü’nün tarımda yenilenebilir enerji kullanımını desteklemek adına teşvik mekanizmalarını devreye soktuklarını biliyoruz. Toplamda 2.8 milyar TL’lik destek söz konusu. Ancak beklenen seviyelere ulaşabilmemiz için önümüzde halen uzun bir yol. Bu yol bizi aynı zamanda sürdürülebilir, güvenli ve iklim krizlerine karşı güçlü bir gıda üretimine çıkaracak. Bu sebeple yeşil dönüşüme yönelik finansmanın hızlandırılarak devam etmesi gerekiyor.